Post-modernizmin çıkmazı: ‘Politik Doğruculuk’… Sezar’ın heykellerini yıkalım mı

İtalyan tarihçi Canfora’nın ‘Politik Doğruculuk’ teması üzerine yazılmış kitabı ilerlemenin renklerine bürünerek bizi istila eden genel aptallıkla yüzleştiriyor. Dergide çıkan tanıtım yazısı da kitabın bir ön izlemesini sunuyor. Kitapta ilginç örnekler yer alıyor:

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK NASIL YASAKLANDI
‘Bir süre önce Edinburgh’daki bir ortaokul, öğretmenlere göre romanda siyahların beyaz bir adam tarafından kurtarıldığı bir hikâye yer aldığı için, öğrencilere ‘Bülbülü Öldürmek’ kitabını okutmama kararı aldı’. Bülbülü Öldürmek, ABD’li yazar Harper Lee’nin 1960’ta yayınlanan ve Pulitzer Ödülü kazanan romanı. Yayınlandığı dönemde büyük bir başarı kazanarak, modern Amerikan Edebiyatı’nın klasikleri arasına girdi. Roman, yazarın 1936 yılında, on yaşındayken yaşadığı bir olayı temel alıyor.

Yazıda bir örnek daha var: ‘Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ Norverçli çocuk romanları yazarı Roald Dahl’ın İngiliz yayıncısı, yazarın saygısız üslubuyla çirkin ve kilolu fiziksel özelliklere sahip karakterleri olumsuz bir şekilde çağrıştırdığı bölümleri çıkararak kitaplarının metinlerini değiştirdi.

PRİNCETON ÜNİVERSİTESİ LATİNCE DERSİ KALDIRDI AMERİKAN KİMLİĞİ DERSİ KOYDU !
Bir başka ilginç örnek: ‘Princeton Üniversitesi Klasikler Bölümü, Yunanca ve Latince zorunluluğunu ve bunların ara bilgilerini kaldırmaya ve bunların yerine Amerikan ırkı ve kimliği ilgili dersi koymaya karar verdi’

KOLEZYUMU’U KÖLELİĞİN SEMBOLÜ OLDUĞU İÇİN YIKALIM MI
Yazar bu örnekleri verdikten sonra şöyle diyor: ‘Tüm bunlar, çalışma projelerinin kapsayıcılığını ve eşitliğini geliştirmek ve sistemik ırkçılıkla mücadele etmek içindir, çünkü birçok kişinin yazdığı gibi, klasikler çeşitli dışlama, kölelik, ayrımcılık, beyaz üstünlüğü, açık kader, kültürel soykırım vb. biçimlerinin suç ortağı olacaktır. Kitapları yasaklayan ve ırkçılıkla suçlanan kişilere adanmış anıtları yıkan ikonoklastik bir öfke. Köleliğin sembolü olduğu için Kolezyum’u ve antisemitik olduğu için Titus Takı’nı yıkmamızı mı söyleyecekler?’

FRANSIZLARI KESEN SEZAR’IN HEYKELLERİNİ YIKALIM
Yazar geçmişten örnekleri sıralamaya devam ediyor sorularını sorarak; ‘Derhal uzman şirketler çağrılmalıdır. Listeye Fransız soykırımının (en az 800.000 ölü) suçlusu Julius Caesar’ın tüm heykellerini, ardından başka nedenlerle Cengiz Han, Korkunç İvan ve Borgia papasına adanmış olanları ekleyelim. Her şeyi yok edelim, böylece geriye hiçbir şey kalmasın ve sorunu çözmüş olalım’. Yazar alaycı üslubu ile ABD’ nin de bu durumda tüm tarih derslerini müfredattan çıkartması gerektiğini ve sadece Biden biyografisi ile yetinebileceğini yazıyor ve şöyle sonuçlandırıyorlar tüm örneklerini; ‘Şaka bir yana, gerçek şu ki evrensel aptallıktan bahsediyoruz, başka bir şeyden değil. Bundan sonra, tüm bu ifadeler eşit derecede yanlıştır. Uzak ve yakın tarihin tüm evreleri çatışmalıdır, tek yönlü değildir.

TARİHİN ÇATIŞMALARI İLE YÜZLEŞMEKTEN KAÇMAK; TAŞ DEVRİNE DÖNELİM
İtalyan tarihçe kitabında ; ‘Örneğin Greko-Romen(İlk Çağ sonlarında Akdeniz havzasına egemen olan kültürdür) dünyasının tarihi sadece yönetenlerin değil, aynı zamanda isyan edenlerin de tarihidir. Sadece köleliğin adil olduğunu savunanların değil, aynı zamanda bunun doğaya tamamen aykırı olduğunu düşünenlerin de düşüncesidir. Tarih bir çatışmadır. Eğer bununla ciddi bir şekilde yüzleşecek cesaretimiz yoksa, yapılacak en rahat ve aptalca şey basitleştirmek, iptal etmek, silmek, Taş Devrine geri dönmektir’ diye yazıyor.

TOLSTOY’UN KİTABININ ADINI DEĞİŞTİRDİLER
Luciano Canfora bir çarpıcı örnek daha veriyor ‘Tarihi yüzleşmenin edebiyat tarafı ile ilgili’; ‘Bir de metinleri yeniden işleme meselesi var. Bir süre önce, bir yayınevinin yeni müdürünün Tolstoy’un en ünlü romanının başlığını değiştirerek yeniden basmayı önerdiği çok komik küçük bir roman okudum. Artık Savaş ve Barış değil, sadece Barış, çünkü ‘savaş’ çok tehlikeli bir kelime. Ve sonra, en sembolik karakterlerin ölümüyle nasıl başa çıkılır?’

KENDİLERİNİ İLERİCİ GÖRENLERİN ÇIKMAZI
‘Öyle bir noktadayız ki, Leopardi’den (Giacomo Taldegardo Francesco di Sales Saverio Pietro Leopardi, İtalyan şair, düşünür, deneme yazarı ve dil bilimci. 19. yüzyılın en radikal ve kamçılayıcı düşünürleri arasında gösterilmektedir) alıntı yaparsak, kahkahanın mı yoksa acımanın mı galip geleceğini bilemiyorum’ İtalya tarihçi ve ekliyor: ‘Bu konuda yorum yapamam. Bununla birlikte, gezegenin dört ana noktasındaki, özellikle de Amerikan dünyasındaki sözde ilericilerin, bunun bir tür ilericilik olduğuna kendilerini ikna ettiklerini söylemek gerekir. Gerçek şu ki, tehlikeli derecede cahiller’

BATININ OPTİK ŞAŞMASI: “SENİN DIŞINDA BİR İSLAM, BİR AFRİKA, BİR ÇİN VAR”
‘Antropolog Ida Magli’ye göre politik doğruculuk, bir sözlüksel görgü kuralından öte, sofistike bir beyin yıkama tekniğidir’ diye yazan tarihçi ‘Batının optik şaşması’ olara değerlendirdiği şu yorumu yapıyor; ‘Batı’nın optik yanılsaması, bunun herkesi kapsadığı yönündedir. Üzgünüz ama durum böyle değil. İslam’ın kendine özgü, bazen takdire şayan, çoğu zaman da olumsuz özellikleri vardır. Çin dünyası binlerce yıl öncesine dayanan bir kültürel mirasa sahiptir. İnsanlar Afrika diye bir yer yokmuş ya da sadece barbarların yaşadığı bir yermiş gibi davranıyor oysa Afrika, çok eski medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Tüm bunlar, Batı’nın kendisininki kadar meşru görmeyi kabul etmesi gereken pek çok başka duyarlılık, düşünme biçimi, hatta sansürleme ve dayatma biçimleri, savaşma yolları üretiyor. Sonuç olarak, dil ve davranışları otosansüre tabi tutmaya yönelik saplantılı çaba, denizi sürmeye benziyor’

AVRUPA’NIN DOĞUSUNDA SAVAŞ; SİYASETEN DOĞRULUĞU YIKIYOR
‘Bir bakıma, Doğu Avrupa’daki çatışma birçok insanı daha dürüst konuşmaya, maskeyi çıkarıp her şeyi olduğu gibi anlatmaya yöneltti. Sözcüksel aldatmacanın tatlılığı gereksiz olmaya başladı, bu yüzden yavaş yavaş sahneyi terk ediyor ve iç sayfalara dönüyor’ diyen yazar, medyanın ‘kendini sansür etme’sinin de tarihin algılanmasındaki olmuz halinin hala devam ettiğine işaret ediyor; ‘Bir bakıma, Doğu Avrupa’daki çatışma birçok insanı daha dürüst konuşmaya, maskeyi çıkarıp her şeyi olduğu gibi anlatmaya yöneltti. Sözcüksel aldatmacanın tatlılığı gereksiz olmaya başladı, bu yüzden yavaş yavaş sahneyi terk ediyor ve iç sayfalara dönüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir